14 Eylül 2015 Pazartesi

KURUMSAL EĞİTİMDE İNOVASYON VE OYUN



Sevgili İnsan Kaynakları müdürüm, şefim, velinimetim, arkadaşım, kardeşim... Seninle onbeş yıldır karşılaşıyoruz, konuşuyoruz, anlaşıyoruz, anlaşamıyoruz, çalışıyoruz, çay kahve içip görüşürüz diyoruz. Ben yıllar içinde yavaşça değişen ama aynı suratla karşına çıkıyorum. Sen her defasında birbirinden prezentabl olan yeni bir yüzle karşıma çıkıyorsun. Ben aynı şeyi anlatmaya çalışıyorum, sen değişkenlik gösterse de hemen hemen aynı taleplerle bir takım etkinlikler, eğitimler talep ediyorsun. Oluyor ya da olmuyor, hayat devam ediyor.

İkimiz de birkaç yıldır yeni bir kavram duymuş durumdayız; “İNOVASYON”.

Fransız mutfağından afili bir yemek, ya da bir uzay gemisinin tamiri zor iniş takımı parçası gibi tınlamıyor mu kulağa, belki de uzak ülkelerden birinde üçüncü lig takımı gibi; “İnovatif Bükreş bu yıl ligin sürpriz takımı”.

Yaratıcılık gibi de ama tam da öyle değil. Takım ruhuyla da bağlantılı ama sanki böyle bireyle de alakalı gibi. Yeni birşeyler yapmamız lazım ama bunu tam da nasıl yapacağımızı kestiremiyoruz. Tamam inovasyonu gördüğümüzde “Aaa ne kadar inovatif” diyecek kadar tanıyoruz kavramımızı ama pek dile getiremiyoruz ne olduğunu ve nasıl elde edilebileceğini.

Fark yaratan eğitimler organize etmek, bulunduğun departmanda iyi işler yapmak istiyorsun. Bu senin en doğal hakkın. Çalışanlarının şirket bilinciyle dolmasını istiyorsun. Adeta bir futbol taraftarı gibi şirketlerini savunmalarını istiyorsun ama bir türlü herşey tamam olmuyor. Departmanlar arasında tuhaf bir rekabet var. Hatta aynı departman içinde bile şakayla karışık sürtüşmeler var. Sen sana yansıtılan kadarını biliyorsun. Bir de sana yansıtılmayanlar var. Ben onları eğitimlerde görüyorum. Gelip anlatıyorlar. Neden mi? Çünkü onlarla diyalog kuruyorum. Sonu evet efendimle bitmeyen diyaloglar ve bu diyaloglar onları stresli ortamlarından uzaklaştıran oyunlar sayesinde oluyor. Evet oyun kelimesi iş ciddiyetinin yanında pek bir gereksiz gibi geliyor kulağına öyle değil mi? Gelmesin. Bak inovasyon ve yaratıcılığın, adını muhtemelen ilk defa duyacağın ustası, Viola Spolin ne diyor; “Oyunun karşıtı çalışmak değil strestir”.

Bu yazıda kurumsal eğitimlerde kişisel deneyimlerimin yanında kullanacağımız rehber, konuyla ilgili enfes bir kitap olan, Patrick Bateson ve Paul Martin tarafından yazılmış “Oyun, Oyunbazlık, Yaratıcılık ve İnovasyon” kitabı olacak. Kitaplığında bulunur ve göz gezdirirsen gelecekte daha inovatif eğitimler tertiplemene yardımcı olacak öneriler üzerine daha verimli diyaloglar oluşturmana yardımcı olabilir.

Yazarlar kitabın temel tezini şöyle özetliyor:
“Yeni davranış ve düşünce biçimleri çoğunlukla oyundan, özellikle de oyunbaz oyundan türer. Bu tür bir etkinlik hem insanlarda hem de diğer türlerde yaratıcılığın ve daha dolaylı olmak üzere inovasyonun güdüleyicisidir.” (Bateson,Patrick ve Martin,Paul. Oyun,Oyunbazlık,Yaratıcılık ve İnovasyon.15)


Bak inovasyon diyor. Peki ortaya çıkması için oyunbaz oyunun gerekli olduğu inovasyonu yaratıcılıktan nasıl ayırmak gerek? Nedir bunun billur, kafa açıcı tanımı? Onu da yazarlarımız şöyle özetlemiş; “İnsan davranışında inovasyon şeylerin yapılış şeklinin değişmesini ifade ederken, yaratıcılık genel olarak yeni düşünce üretimine işaret eder”(14). Ya da kitapta Max Mckeown'dan alıntılanan şu öz anlatımda söylendiği gibi; “İnovasyon, yararlı hale getirilmiş yeni bir şeydir”(15) Bana sorarsan Guernica yaratıcılık örneğiyse, Periscope uygulaması inovasyon örneğidir. Biri insanlığın yaşadığı bir trajedi karşısında Picasso'nun eşi benzeri olmayan sanatsal tavrıyken, Periscope uygulaması trajedi ya da eğlenceyi anında dünyaya iletmek için telefon, video ve haberleşme gibi unsurları bir araya getirerek fark yaratan bir yenilik ortaya çıkartıyor. E sen de bunun peşinde değil misin? Yanıt evetse bunu sağlamanın en işlevsel yolunu gösteren yaklaşıma hoş geldin. Tabii ki senin sektörün bu tip bir inovasyon peşinde olmayabilir ama sektöründe ne çeşit inovatif yaklaşımlar yakalanabileceğini onlar ortaya çıkmadan nereden bilebiliriz?

Baştanbaşa riskle dolu bir yol.

Belki de bu risk yüzünden alacağın şeyin ne olduğundan emin olabilmek için yıllardır sıkıcı Powerpoint sunumlarını satın alıyor, çalışanlarını herşeyi kağıttan ya da slayttan okuyan eğitimcilere maruz bırakıyorsun. Bak insanlar gerçekten sıkılıyor. Çalışanların eğitim süresince bilgisayarına ya da akıllı telefonuna gömülürken ruhunu teslim ediyor ve “öğreten” kişiye kafasını sallıyor. Oysa kimse kimseye sadece konuşarak birşey öğretemiyor. Kişi bilgisini eğlenceli deneyimle kendisi oluşturamadığı sürece anlatılanlar gerçekten bir kulaktan bile girmiyor. Anketlerde de yanıtlar şöyle bir geçiştiriliyor ve iş tamamlanmış oluyor. Bu askeri sıkıcılık gerçekten şirketinin asıl ihtiyacı mı? Aradığın yenilik gerçekten bu mu? Buradan mı yenilikçi yaklaşımların yakalanmasını bekliyorsun?

Bu noktada söz verdiğimiz gibi kişisel deneyimlerden birini paylaşmak istiyorum. Birkaç yıl önce uluslararası bir giyim firması bizden mağaza müdürleri ve çalışanları için “Müşteri Odaklılık” üzerine bir eğitim, motivasyon gösterisi talep etti. Planladıkları iki günlük çalışmanın ilk gününde kendi Powerpoint eğitimleriyle teorik eğitim vermeyi, ikinci günde de bizden eğlenceli ve pekiştirici bir süreçle gösteri/eğitim düzenlememizi talep ettiler. Uzun süren toplantıda onlara riske girmelerini, eğitimin ilk gününü bize vermelerini, ikinci günde ne yapmak istiyorlarsa onu yapmalarını önerdik. Talebimiz ve iddiamız şuydu; teorik eğitimde ulaşmak istedikleri noktaları bizimle paylaşmaları sonucunda biz kazandırılmak istenen yetilere hizmet edecek oyun ve uygulamalardan oluşan bir çalışma/oyun programı çıkartacağız ve günün sonunda yapacağımız geri bildirim diyaloglarıyla çalışanlar oyunları değerlendirecek ve herhangi bir 'teorik' eğitim olmadan İnsan Kaynakları departmanının kazandırmak istediği tüm bilgileri çalışanların ağzından onların ifadeleriyle tahtaya yazacaktık. İddia büyüktü. Hiçbirşey öğretmeden birşeyler öğrenmelerini, fark etmelerini sağlayacaktık, bilgiyi kendilerinin oluşturmasını sağlayacaktık. Sonuç ne olsa beğenirsin? Harika. Bize verilen bilgiler doğrultusunda yaptığımız çalışma sonucunda çalışanlar aynen iddia ettiğimiz gibi ilk günün sonunda, oyunları değerlendirdikleri yarım saatlik süreçte, sanki bütün eğitim sürecini kendileri oluşturmuş gibi her maddeyi teker teker söylediler, biz de tahtaya yazdık. Bir hafta sonra İK yetkilisi telefon ederek teşekkür etti ve ikinci gün teorik powerpoint eğitimini yapmaya niyetlendiklerinde çalışanların “Biz bunları biliyoruz, haydi dünkü oyunlardan oynayalım” diyerek tekrar oyun oynamaya döndüklerini ifade etti. Şimdi burada elimizde ne var? İki günde tamamlanması planlanan eğitimin bir günde hem de yüksek enerjili ve eğlenceli bir şekilde hallolabileceği ortaya çıkmış oldu. İşin ekonomik kısmını sen benden daha iyi biliyorsun. Hesap ediver canım.

Pekala oyun oynamak ve dolaylı kazanımlar sağlayabilmek için nasıl bir ortam ve bireyler gerekli? Nedir şu oyun ve ne gibi koşullara ihtiyaç duyuyor?

Yine rehber kitabımızın ışığında oyun kavramına tüm canlılar açısından genel olarak bakacak olursak şu ifadeyi ödünç almak faydalı olacaktır;
“Biyologlar genel olarak oyunu, daha özel biçimde, oyuncuların davranışlarının sonuçlarından büyük ölçüde sorumlu tutulmadığı, güvenli bir ortamda gerçekleşen ve davranış motiflerini alışılmadık biçimlerde veya bileşimlerde kullanan, doğası gereği ödüllendirici bir davranış olarak tanımlar.”(20)

Bu ifade bizim ne işimize yarayacak? İlk olarak bize şu ilhamı verebilir; çalışanların oyunla dolu bir eğitim sürecinden geçmesi amaçlanıyorsa onları rutinlerinin dışına çıkartmak ve alışıldık ilişki biçimlerinin beklentilerinden sıyırmak gerek. Yani onları çalışma mekanlarından uzak bir noktada toplamak elzem. Üniformasıyla her gün stres altında olduğu hastanenin bir odasında çalışanlara oyun oynatarak empatiyle ilgili kazanım elde ettirmemiz güç. Nereden mi biliyorum? Daracık bir odada onsekiz kişiyi hareket ettirmeyi denedim de oradan biliyorum. Sonuç hüsran. Bunun için eğitimin nasıl bir eğitim olduğunu iyi kavramak ve dostlar alışverişte görsün yaklaşımından uzaklaşmak gerekiyor. Bu da ekonomik olsun diye; “canım ne olacak işte, mis gibi binamız var bir odasında eğitim alıversinler” dediğinizde ekonomi yaparken aslında vermiş olduğunuz parayı hiçbir işe yaramayan 'eğitim'si süreç için sokağa atmış oluyorsunuz. Çalışanlarınızı işyerinden çıkartmadığınız her eğitim fiyasko olmaya adaydır. Ha eğitim çalışması yaptığım büyük otomotiv firması gibi koca bir eğitim binası inşa etmişse patronunuz o ayrı. Ama öğle yemeği arası olmayan, çalıştığı gün içinde asla dinlenme olanağı bulamayan çalışanları o cenderenin içinde tutarak 'eğitmekte' inat ederseniz sonuç alamayacağınıza garanti verebilirim. Neydi o öyle eksi altıncı katta, penceresiz, havasız odada yapmaya çalıştığımız eğitim. Hem çalışanlar nasıl bir eğitime katılacaklarını bile bilmiyorlardı. Onlara neyin içine gireceklerine dair yeterli bilgiyi vermek gerek. NBA oyuncularını basketbol sahasına toplayıp kriket oynamak zorunda bıraktığınızı düşünün. Onlar birer sayı değil, insan. Onlara birşeyler kazandırarak verimliliği arttırmak istiyorsanız kendi yaklaşımlarınızı ve çalışma koşullarını samimiyetle değerlendirmeniz gerek. Oyunda dışarıda kalamazsınız, oyuna katılmanız gerek. Büyük toplantılarda çalışanların eline firma flamalarını verince şirket bilinci oluşmuyor. Nereden mi biliyorum? Siz olmadığınızda çalışanlar dertlerini anlatmaya başlıyorlar da oradan. Çünkü oyunun bilinçdışını ortaya çıkartan sağaltıcı tarafı o kadar güçlü ki. Hatta adam kahve arasında gelip ailevi durumlarından bile bahsedebiliyor ki çalışma arkadaşları bile bunlardan haberdar değil.
Bu noktada da katılanları yaratıcı ya da inovatif süreçlere sevk edecek oyunla dolu çalışmaları yaşatabilmek için şu nokta önemli; “Oyun davranışı, hakim koşullara duyarlıdır ve ancak oyuncu hasta ya da stresli değilse ortaya çıkar.” (24) Şartları iyileştirmeden, yetersiz şartlar içindeki bireylerden verim beklemek için yapılabilecek çok benzetme bulunabilir. Bir tanesini benim yerime kullanıverin canım.

Oyundan bahsedince bir taraftan rekabet kelimesi de beraberinde gelebiliyor. Sektörlerin çok sevdiği bir kelime. Gerçekten bu kadar faydalı mı? Yoksa çalışanlar arasında çok arzulanan takım olma haline sekte vuran bir yaklaşım mı? Bence ikincisi. Neden mi? İnovatif ve yaratıcı sonuçları dolaylı olarak elde edebileceğimiz oyun süreçleri için rehberlerimizin dikkat çektiği yeni bir kavram var. O açıklayıcı olabilir sanırım; “Oyunbaz Oyun”. Bu da ne? Şöyle ki;
“Bir oyunun oyunbaz olabilmesi için...; Oyunbaz oyuna(daha kapsamlı bir kategori olan biyolojik oyundan farklı olarak) bireyin kendiliğinden ve esnek bir şekilde davranmaya (insanlar söz konusu olduğunda, düşünmeye) daha eğilimli olduğu özel, pozitif bir duygu durumu eşlik eder.”(25)
Oyun esnasında pozitif duygu durumu. İşte en önemli anahtar. Pozitif duygu durumu. Bu nasıl elde edilebilir? Kazananların ödüllendirildiği, kaybedenlerin kötü hissettiği yarışmalar bunu sağlayabilir mi? Pek sanmıyorum. Bunu kıracak oyunbaz oyun süreçleri nasıl sağlanmalı ki inovatif kazanımlar elde edelim? Bunun da uluslararası alanda cevabını bulanlar mevcut. Doğaçlama. Evet sanatta, özellikle tiyatro ve müzik alanında kullanılan doğaçlama prensipleriyle oluşturulmuş oyunsu süreçlerle dolaylı kazanımları oyun aracılığıyla elde etmek hem mümkün hem de çok eğlenceli. İnanır mısın görüşmeye gittiğimizde eğer şirkette, o çalıştığımız bilgisayar firmasındaki gibi, yurtdışından bir yetkili varsa derdimizi anlatmak çok kolay oluyor. Ya da yurtdışında uzun yıllar çalışmış bir İK yetkilisi varsa o da olur. Çünkü adamlar biliyor uzun yıllardır doğaçlama tekniklerinin ışığında oyunbaz eğitim süreçlerinin ne kadar etkili bir şekilde organize edilebilebildiğini. Biz anlattığımızda riske girmekten korkanların yurtdışından eğitimci getirmekte tereddüt etmediklerine de tanık olduk. Öncü olmaya çalışmanın cilvelerinden biri de bu. Yenilikçi deneyim ve fikirlerinizi anlatmak zaman alıyor.

Pekala doğaçlama teknikleriyle hazırlanan modüller nasıl hazırlanıyor? Nasıl oluyor da kazandırmak istediğiniz yetiler ve anlayışlar oyun aracılığıyla deneyimlenerek kazandırılıyor?
Biliyor musunuz bu yöntemlerin araştırıldığı dünya çapında koca bir network var; Applied Improvisation Network. Bu iletişim ağı düzenli olarak yerel ve dünya çapında konferanslarla yıllardır bu alanda çalışan insanları bir araya getiriyor, araştırmalara kafa patlatıyor. Yani oyun dediğimiz şey çocuk oyuncağı değil. Tabii ki bunu deyim anlamıyla kullanıyoruz burada, ki çocuk oyuncağı yaratıcılık ve inovasyon için biçilmiş kaftan. Oyuncaklarımız olmasaydı büyüdüğümüz zaman ihtiyacımız olan yetileri kazanamayabilirdik. Her neyse efendim nedir şu Applied Improvisation yani Uygulamalı Doğaçlama. Bu kavram doğaçlamanın sanat dışı kullanım alanlarının araştırıldığı, oyunbaz eğitim süreçlerini her türlü organizasyonda deneyimle öğrenme prensibiyle uygulamaya çalışan yaklaşımı ifade ediyor. Üyesi olduğum bu iletişim ağının diğer üyelerinin de yaptığı gibi siz ihtiyacınız olan eğitim ya da kazandırmak istediğiniz yaklaşım ya da yetiler konusunda bizi bilgilendiriyorsunuz, biz de sizin isteklerinizi karşılayacak oyunbaz modüller oluşturuyoruz. Bunun sonucunda yukarıda bahsettiğim ufak riskler alan İK yetkilileri gibi hiçbir eğitiminizle kıyaslayamayacağınız tatmini elde etmiş oluyorsunuz. Sizin taleplerinize göre düzenlenmiş, eşi olmayan bir eğitim sürecini çalışanlarınıza deneyimletmiş oluyorsunuz. Doğaçlama çalışmalarının doğrudan kazanımları için de “Kurumsal Eğitimde Katalizör:Doğaçlama” isimli yazımıza şu linkten göz atabilirsiniz;

Haydi kitabımızdan son bir alıntıyla yazıya son verelim;
“Yaratıcılık, varolan davranış kalıplarını kırmaktır. Yaratıcı insanlar normalde birbirinden bütünüyle farklı görünen düşünceler, şeyler veya ifade biçimleri arasında yeni ilişkiler sezerler...oyun da varolan davranış kalıplarını kırmak ve eylemleri ya da düşünceleri yeni biçimlerde birleştirmekle ilgilidir. Bu nedenle oyun yaratıcılığı teşvik etmek ve dolayısıyla inovasyonu kolaylaştırmak için etkin bir mekanizmadır. Bambaşka düşünceleri yeni birleşimlerde oyunbazca yeniden düzenlemek, yeni bakış açıları kazanmanın ve önceden bilinmeyen olanaklara kucak açmanın güçlü bir aracıdır. Karşılığında bir şey kazandırıp kazandırmadığına önem vermeksizin, yeni şeyler yapmayı veya yeni düşüncelere sahip olmayı gerektirir. (62)

Nasıl? Bence bu kitabı almalısın. Daha fazla alıntı yaparsam yayıncı bana çok kızacak. Görüşmek üzere.

Koray Tarhan
2015


Kaynak:
Bateson,Patrick ve Martin,Paul. Oyun,Oyunbazlık,Yaratıcılık ve İnovasyon. İstanbul:Ayrıntı Yayınları. 2014




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder